COVID-19

2019 yılında başlayan ve halen devam eden pandemi etkeni olan SARS-CoV-2, koronavirüslerin en bilinen üyesi haline gelmiştir.

Bilinen en büyük RNA genomuna sahip virüslerden (yaklaşık 30 kilobaz) biri olan koronavirüsler yaklaşık 120 nm büyüklüğünde, tek iplikli, pozitif polariteli RNA (mRNA) içeren, zarflı, heliksel nükleokapsid içeren virüslerdir. Koronavirüsler, domuz, kedi, kemirgen, yarasa gibi birçok farklı hayvanın yanı sıra insanlarda da enfeksiyona yol açmaktadır. İnsan koronavirüsleri (HCoV) Coronaviridae familyasına aittir.

İnsan koronavirüsleri ilk olarak 1960’larda soğuk algınlığı olan hastalarda tespit edilmiştir. Koronavirüsler, öncelikle memelilerin ve kuşların üst solunum ve gastrointestinal sistemini etkiler. Şu ana dek 7 koronavirüs türünün insanları etkilediği ortaya konmuştur (229E, NL63, OC43, HKU1, SARS-CoV, MERS-CoV ve SARS CoV-2).

Yakın zamana dek en bilinen insan koronavirüsü, 2002-2004 yılları arasında Güney Asya ülkelerinde görülen SARS (şiddetli akut solunum sendromu) salgınına sebep olan SARS-CoV iken 2019 yılında başlayan ve halen devam eden pandemi etkeni olan SARS-CoV-2, koronavirüslerin en bilinen üyesi haline gelmiştir.

Genel koronavirüslere benzer profilde SARS-CoV-2 de öncelikli olarak üst ve alt solunum yollarını etkiler. SARS-CoV-2 enfeksiyonları yaygın olarak ateş, kuru öksürük ve halsizlik olarak sayılabilir. Pandemi süreci ilerledikçe ve yeni varyantlarla birlikte kaslarda ağrı, boğaz ağrısı, ishal, konjonktivit, tat ve koku kaybı gibi farklı semptomlar da tespit edilmiştir. Ciddileşen vakalarda solunum güçlüğü, nefes darlığı, göğüs ağrısı sıklıkla görülmektedir. Sağlık otoriteleri bu tür belirtilerin tespit edilmesi durumunda tıbbi yardım alınmasını önermektedir. Tedavi edilmeyen vakalar genellikle solunum yetmezliğine bağlı ölümlere yol açmaktadır.

Solunum yoluyla bulaşan SARS-CoV-2, ilk olarak 2019 yılı sonlarında Çin’in Wuhan kentinde tespit edilmiş ve ardından hızlıca farklı ülkelere yayılmıştır. 11 Mart 2020 tarihinde DSÖ tarafından pandemi yani küresel salgın olarak tanımlanmıştır. Hastalığın tanısında BT, rapid testler gibi farklı yöntemler kullanılmakla beraber kullanım kolaylığı, sonuç kesinliği ve sonuç verme süresi bakımından Real-Time PCR kitleri en avantajlı ve en yaygın kullanım oranına sahip teşhis kitleri olarak öne çıkar.

Etkenler

Hastalığa yol açan virüs ilk etapta yeni koronavirüs (novel coronavirus) olarak adlandırılmış ve 2019-nCoV olarak kısaltılmıştır. Gerçekleştirilen taksonomi çalışmaları sonucu virüsün, SARS etkeni olan SARS-CoV ile benzer genetik yapıda olduğu ortaya koyulmuş ve buna bağlı olarak isimlendirmesi DSÖ tarafından SARS-CoV-2 olarak güncellenmiştir. DSÖ ayrıca bu virüsün sebep olduğu hastalığı COVID-19 olarak adlandırmıştır.

SARS-CoV-2 virüsünün yarasa orijinli olduğu bilinmekle birlikte insana bulaşma sürecine dair araştırmalar halen devam etmektedir. Sahip olduğu tek iplikli RNA kalıtım materyalinin görece yüksek mutasyona izin vermesi sebebiyle SARS-CoV-2’de birçok mutasyon tanımlanmıştır. Bu mutasyonlar farklı gen bölgelerinde görülebilir ve anlamlı ya da anlamsız farklı sonuçlara yol açabilir. Yapılan çalışmalara göre virüsün tutunmasından sorumlu S proteinini kodlayan gen bölgesindeki mutasyonların önem arz ettiği ortaya çıkarılmıştır. Bundaki başlıca sorunlar hem virüse karşı piyasaya sürülen aşıların bu proteine göre tasarlanmış olmaları ve gerçekleşen mutasyonlarla bu aşıların etkinliklerinin azalabilmesi hem de bu mutasyonların virüsün bulaşıcılık, vücuda zarar verme ve öldürücülük oranlarını ciddi şekilde artırabilmesidir. Bu süreçte öncelikle farklı mutasyon gruplarının bir arada bulunmasıyla kategorize edilen başta Alpha, Beta, Gama ve Delta olmak üzere farklı varyantlar ortaya çıkmıştır. En son 2021 yılının Kasım ayında daha önceki varyantlara göre daha düşük öldürücülük ve hastane yatış oranına sahip olduğu düşünülen ancak çok daha bulaşıcı olan Omicron varyantı Güney Afrika’daki uzmanlar tarafından tespit edilmiştir. Çalışmalar henüz devam etse de ilk sonuçlar bu varyantın Delta varyantından yaklaşık 4 kat daha bulaşıcı özellikte taşıdığını öne sürmektedir. Buna paralel olarak özellikle Batı Avrupa ve ABD’de görülen artışlarla birlikte küresel vaka sayıları salgın başından beri en yüksek düzeyde seyretmektedir.

Küresel aşılama oranlarının artışıyla birlikte ölüm oranlarında bir düşüş kaydedilse de aşıya ulaşımı olmayan/kısıtlı olan ülkeler, kronik hastalığa sahip ya da risk altında olan bireyler ve aşıların yeni çıkan varyantlara karşı beklendiğinden daha düşük koruma sağlaması gibi durumlardan dolayı küresel risk halen devam etmektedir.

Genel olarak tanımlanmış semptomlar arasında ateş, kuru öksürük, yorgunluk, nefes darlığı, solunum sıkıntısı gibi semptomlar bulunmaktadır. Ayrıca gözlenen farklı varyantlarla bunların dışında tat-koku kaybı, boğaz ağrısı, ishal vb. semptomlar da görülebilmektedir. Tedavi edilmeyen ya da şiddetli enfeksiyon vakalarında pnömoni, böbrek yetmezliği ve ölüme yol açabilmektedir. Sağlık Bakanlığı ve Bilim Kurulu’nun 5 Ocak 2022 tarihinde yayımladığı kararla güncellenen pandemi kurallarına göre testi pozitif çıkan kişilerin karantina süreleri 7 güne indirilmiştir.

Epidemiyoloji

Hastalığın Aralık 2019’da tespit edilmesini takiben öncelikle İran, ardından sırasıyla İtalya, İngiltere, Brezilya ve ABD COVID-19 hastalığının merkez üssü konumuna gelerek küresel anlamda en yüksek vaka sayılarını bildirmiştir. Delta varyantının da etkisiyle Nisan 2021’de Hindistan, günlük 400 bin vaka sayısı ve 5 bini bulan vefat sayısı ile salgında en kötü rakamları açıklamıştır. Eş zamanlı olarak, Brezilya’da da salgında hayatını kaybedenlerin sayısı uzunca bir süre 2 bin ila 4 bin arasında bildirilmiştir.

Kasım 2021 ayında tespit edilen ve ilk çalışmalara göre çok daha bulaşıcı olduğu düşünülen Omicron varyantı sebebiyle hem Türkiye’de hem de küresel anlamda gözle görülür bir vaka artışı gerçekleşmiştir. Ülkemizde geçtiğimiz haftalarda 20 binin altına düşen günlük vaka sayıları çok kısa bir süre içinde 60 bin sınırını aşarken küresel vaka sayısı 2.5 milyon sınırını aşmış bulunmaktadır. Ocak 2022 itibariyle salgında tespit edilen toplam vaka sayısı 300 milyon, salgın nedeniyle hayatını kaybeden toplam insan sayısı da 5.5 milyondan fazladır.

Bulaşma Yolları

Salgının ilk görüldüğü dönemde; belirtilere sahip hasta grubunu deniz ürünü ve hayvan pazarı ile yakın temas halinde olanların oluşturması virüsün ilk olarak hayvandan insana bulaşma yolunu izlediğini göstermesine rağmen daha sonraki dönemde pazar ile temas halinde olmayanların da enfekte olması insandan insana bulaşmanın da mümkün olduğunu dair önemli bir belirtiydi. Yapılan çalışmalar, farklı ulusal ve uluslararası sağlık otoritelerinin bilgilendirmesine göre yeni SARS-CoV-2 insanlar arasında, hasta bireylerden öksürme, hapşırma yoluyla ortaya saçılan damlacıklarla ve hastaların kontamine ettiği yüzeylere temas edilmesiyle bulaşabilmektedir. Diğer solunum yolu enfeksiyonlarında olduğu gibi, enfeksiyonun semptomatik olduğu dönemde bulaşma oranının daha yüksek olduğu düşünülmektedir. Yapılan tüm araştırmalar sonucu bulaşmayı önlemek adına sosyal mesafenin korunması, maske kullanımının azami derecede uygulanması, kişisel hijyen kurallarına uyulması ve aşılamanın en etkili yöntemler olduğu ortaya konmuştur.

İlgili Kitler